ŞIRNEX - Eski HDP Şirnex Milletvekili Faysal Sarıyıldız, 10 yıl önce Cizîr’de korkunç suçların işlendiğini kaydederek, barışın toplumsallaşması için geçmiş ile yüzleşmenin önemli olduğunu vurguladı.
Kürtlerin “Guernica”sı olarak tarih sayfalarına geçen 2015-2016 yıllarında birçok merkezde uygulanan sokağa çıkma yasaklarının üzerinden 10 yıl geçti. 14 Aralık 2015’te ilan edilen ve 79 gün süren sokağa çıkma yasağının uygulandığı Şirnex’ın Cizîr (Cizre) ilçesinde saldırılarda 288 kişi devletin saldırılarında katledildi.
Saldırıların sürdüğü 79 gün boyunca ilçede kalan, eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Şirnex Milletvekili Faysal Sarıyıldız, o sürece dair değerlendirmelerde bulundu.
Cizîr’de yaşananların bir benzerinin Kürdistan’ın birçok merkezinde yaşandığını hatırlatan Sarıyıldız, “Devlet eliyle çok korkunç suçlar, büyük günahlar işlendi. Bu saldırıların en yoğun olduğu yerlerden biri Cizre’ydi. Cizre’yi anlamak o süreçte yaşananları anlamayı beraberinde getirir. Devletin işlediği suçlar boyutu ile ele almak eksik kalır. Kürt özgürlük hareketinin son 50 yılında bazı dönüm noktaları var. 1990’lı yıllarda binlerce insan katledildi. Mücadelenin halklaşmasının önüne geçilmek istendi. 2015-2016 yılları arasından yaşananlarda bir benzeriydi. Birçok kazanım oldu ve bu kazanımlar 2014 yılında görünür olmaya başlandı. 2013-2015 yılları arasından kanın akmadığı bir süreç vardı. Aynı zamanda Rojava’da bir devrim vardı. 7 Haziran 2015’te HDP yüzde 13’ün üzerinde oy aldı. Devletin tüm klikleri ve siyasal iktidar bir konsensüs içinde, halkın ‘vahşet konsensüsü’ dediği planları devreye soktular” dedi.
‘KORKUNÇ SUÇLARA KILIFLAR BULUNUYORDU’
Söz konusu sokağa çıkma yasaklarının kararının 30 Ekim 2014 gerçekleşen MGK toplantısında alındığını belirten Sarıyıldız, “Daha sonra bu basında ifşa oldu. Adını ‘Çöktürme Planı’ koydukları, Sri Lanka’da Tamil halkına karşı gerçekleşen vahşetten çokça referansın alındığı başından sonuna kadar korkunç operasyonlar ile dolu bir konseptten bahsediyoruz. 2014 yılında süreç devam ederken devlet ‘bekası’ açısından bir tehdit sezilmiş ve vahşete karar verilmişti. Sonra bu ifşa oldu. Mısır resmi televizyonundan 43 sayfa şekilde bu ifşa oldu. O Konsepte ‘Gerekirse 15 bin insan öldürülebilinir, gerekirse o kadar cezaevine koyulabilinir ve gerekirse 500 insan bölgenin dışına sürülebilinir’ deniliyordu. Toplumun tamamı düşman olarak görülmeye başlandı. Korkunç suçlara kılıflar bulunuyordu. Bodrumlarda mahsur kalmış, yaralı insanlara ambulans gönderilmedi. Birçok savaş suçu işlendi. Bu kararı verenler yarın bir gün uluslararası mahkemelerde yargılanacaklarını düşünerek her suça bir kulp bulmaya çalışıyordu. Operasyonlar kapsamlıydı. Kanlı, iğrenç, vahşetle dolu bir operasyondu” ifadelerini kullandı.
‘BİNLERCE PARAMİLİTER GÜÇ GETİRİLDİ’
Cizîr’de yasakların başlamasından önce dışarıdan 10 bine yakın asker getirildiğini belirten Sarıyıldız, "Bir sürü katili getirdiler. Cizre’de 79 günde yaşananlar iyi anlaşılırsa Kürdistan’ın diğer yerlerinde yaşananlar da iyi anlaşılacak. Çoğunda benzer yöntemler kullanıldı. Cizre’de 79 gün süren yasaklarda ilk başta hiçbir insan şehri terk etmedi. Politikleşmiş bir halk gerçeği vardı. Devlet bu yüzden operasyona başlarken mahallelere giden su, elektrik ve iletişim kanallarını kesti. Fırınlar kapatıldı. Ekmek almaya gitmek isteyen çocuklar ve yaşlılar sokak ortasında katledildi. 3 farklı bodrumda 177 kişi adeta canlı yayında yakılarak katledildi. 79 günün her günü önceden planlanmıştı. Bir konsept vardı ve ona göre hareket ediliyordu. Devlet 120 bin insanı katledemezdi bunun için bir kısmını kentten çıkarmaya çalıştı. Kent kuşatıldı, her yerde zırhlı araçlar yerleştirildi. Hava alanında sadece askeri birimler taşındı. Her gün kent bombalandı. 3 yaşında bebekler, 70 yaşında yaşlılar katledildi. Ambulanslar yaralılar yerine askeri araçlara yakıt taşıdı. Halk soğuk ve açlıktan kırılınca bir kısmı kenti terk etmek zorunda kaldı” diye konuştu.
KOBANÊ'NİN SAHİPLENİLMESİ ÜRKÜTTÜ
Kürt sorununun çözümüne dair 2013-2015 yılları arasında sürdürülen diyalog sürecinin sonlandırılmasına gerekçe yapılan Riha'nın Serêkaniyê (Ceylanpınar) ilçesinde 2 polisin öldürülmesinde 10 yıl sonra polislerin parmak izlerinin ortaya çıktığını anımsatan Sarıyıldız, “Hala aydınlanmayan bu olay sürecin bitmesine gerekçe gösterildi. Ama aslında devleti, Kobanê sahiplenmesi irkiltmişti. 2013-2015 yılları arasında bir süreç olmasına rağmen binlerce kişi hakkında soruşturmalar açıldı. İnsanlar tutuklanmamak için barikatların arkasına çekildi. ‘Devletin bize yönelmesi halinde kendimizi meşru yöntemler ile koruyacağız’ dediler. Halk zırhlı araçların mahallelerine girmesini istemiyordu. Devlet bazı şeyleri gerekçe gösteriyordu ama her halükarda o konsepti devreye sokacaktı, karar verilmişti” diye kaydetti.
‘HALK AYAKTA, SİSTEM KRİZ İÇİNDE’
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından başlatılan Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne de değinen Sarıyıldız, “Şuan bir süreç var. Her süreç içinde bulunduğu dönemin koşullarına göre değerlendirilmeli. Önceki süreç bozuldu diye yeni sürecin benzer bir şekilde bozulacağını söylemek diyalektiğe ters olur. Koşullar bir değil. Devlet aradan geçen 10 yılda konseptini farklı uygulamalar ile devam ettirdi. Devletin yaptığı savaş suçudur. Faşizm sürdürülebilir bir sistem değildir. Son 10 yılda Kürdistan’a binlerce paralı asker sevk edildi. Devlet son 10 yılda her gün savaş suçu işledi. Sadece Kuzey Kürdistan ile yetinmedi, Rojava ve Başûr’da insanları katletti. Yüzlerce kişi hakkında yüzlerce yıl hapis cezası istendiği için ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldı. Partimizin binlerce yöneticisi cezaevlerine konuldu. Yüzlerce kurum kapatıldı. Devlet tamamıyla 2016 yılında çıkarılan kararnameler ile bir diktatöre teslim edildi. Bunların hepsinin korkunç maliyetleri oldu. Bütün saldırılara, baskılara karşı halk ayakta, sistem ise derin bir kriz yaşıyor” ifadelerini kullandı.
‘MÜCADELENİN ARAÇLARI DEĞİŞTİ’
İktidarın geçmiş suçları ile yüzleşmesi gerektiğinin altını çizen Sarıyıldız, “İnsanlar Cizre’de korkunç yöntemler ile katledildi. 60 yaşında katledilen bir amca için ‘örgüt üyesi’ denildi. Üstünü örtemediği suçları ‘örgüt yaptı’ diyerek örtmeye çalıştılar. Türkiye’ye hukukunun üstünde olan, bağlayıcı olan, Avrupa hukuku da o dönem işletilmedi. AİHM iki yaralı genç için acil çatışma alanından çıkarılması gerektiği yönüne karar verdi. Ancak devlet bunu yapmadı ve gençleri katletti. AİHM bu karardan sonra başka benzer karar vermedi. Çünkü kararları uygulanmıyordu. Bodrumlarda yaralı olanlar için yapılan başvurular ret edildi. Siyasi çıkarları açısından bu kararları vermediler. Türkiye yapılanlardan kaynaklı mahkum edilecek. Hala cenazesini alamayan aileler var. Barış toplumsallaşacaksa geçmiş ile yüzleşilmesi gerek. Sayın Öcalan öncülüğünde yürütülen süreçte kazanımlar korunacak ve bundan bir taviz verilmeyecek. Halkımız hiçbir zaman devlete güvenmesin ama öz güçlerine güvensinler. Mücadele sürecek ama araçları değişmiştir” şeklinde konuştu.
MA / Emrullah Acar

