MAF-DAD Eşbaşkanı Geisweid: 'Umut hakkı'nı uygulamayan Türkiye Konseyden ihraç edilmeli 2025-12-17 09:07:45   HABER MERKEZİ - "Umut hakkı"nın uygulanmamasının siyasi bir karar olarak görülmesi gerektiğini belirten MAF-DAD Eşbaşkanı Heike Geisweid, "Parlamenterler Meclisi'ndeki Türk delegelerin oy haklarının geri alınması ve Avrupa Konseyi'nden ihraç edilmesi yoluyla ihlal süreci başlatmalıdır" dedi.    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM), bir kişinin tahliye olma imkanı olmaksızın ömür boyu cezaevinde tutulmasının "umut hakkı" ihlali olarak kabul ederek Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın bu hakkının ihlal edildiğine hükmetti. 2014'te verilen ve Türkiye'den istenilen düzenlemeler aradan geçen süreye rağmen hala yerine getirilmiş değil. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, gündemine aldığı "umut hakkı" için yasal düzenleme yapılması için Türkiye'ye 2026'ya kadar süre tanıdı. İkinci kez Türkiye'ye süre veren Konsey, Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'nın ardında kurulan Meclis Komisyonu'nun verilen süre içinde düzenleme yapmasını önerdi.    Gündemdeki yerini koruyan "umut hakkı"na yönelik düzenleme talebi, yıllardır Alman, Türk ve Kürt avukatların ve insan hakları aktivistlerinin kurduğu Demokrasi ve Uluslararası Hukuk Derneğinin de (MAF-DAD), gündeminde. "Umut hakkı"nın tanınması için çeşitli hukuksal ve siyasi çalışmalar yürüten MAF-DAD, birlikte çalıştığı çeşitli hukuk örgütleriyle birlikte 21 Temmuz'da Bakanlar Komitesi'ne çeşitli kurumların AİHM kararlarının takibi konusunda bildirim yapmasına olanak tanıyan Kural 9/2 kapsamında "umut hakkının" etkin kullanımı için görüş sundu. MAF-DAD bu yılın 12 Eylül'ünde de Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ve Bakanlar Komitesi üyelerine "umut hakkı"nın uygulanması için mektup göndererek parlamenterlerden konuyu gündemlerine almalarını istedi.    MAF-DAD ÇALIŞMALARI    Konuyu Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendiren MAF-DAD Eşbaşkanı Heike Geisweid, çalışmalarının pek çok odak noktası bulunduğunu belirterek, PKK'nin Avrupa Birliği'nin (AB) "terör listesinden" çıkarılması, Türkiye'nin Kürtler karşı işlediği suçlar ve Rojava'daki savaş suçlarına dair çalışmalar yürüttüklerini söyledi. Heike Geisweid, insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları kapsamında Kürt sivillerin öldürülmesi, PKK'lilere karşı kimyasal gazların kullanılması, Rojava'da tıbbi tesislere saldırılar için Uluslararası Ceza Kanunu kapsamında Almanya Federal Savcılığı'na başvuruda bulunduklarını söyledi.    SİYASİ BİR KARAR   Tahliye imkanı olmaksızın bir kişinin ömür boyu cezaevinde tutulmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 3'üncü maddesinde düzenlenen "işkence ve kötü muamele yasağının" ihlali olduğunu söyleyen Heike Geisweid, sözleşmenin uygulanmamasının insan onuruyla bağdaşmadığını belirtti. Türkiye'nin "umut hakkı"nın uygulamama kararının siyasi olduğunu ifade eden Heike Geisweid, "Umut hakkının uygulanmaması, Abdullah Öcalan'a ve dolayısıyla sözde Kürt sorununun çözümüne karşı milliyetçi bir bağlamda alınan siyasi bir karar olarak görülmelidir" dedi.    'ERTELEMELER AİHM'E GÜVENİ ZEDELEMEKTE'   Bakanlar Komitesinin yasal düzenleme için tanıdığı ilk sürenin tamamlanmasının ardından ikinci kez Türkiye'ye 2026'ya kadar süre tanımasını eleştiren Heike Geisweid, Türkiye'nin 11 yıldır "umut hakkı"na dair yasal düzenleme yapmadığını hatırlattı. Heike Geisweid, Komitenin "umut hakkına" dair Türkiye'ye tavsiyelerinin 2018 ve 2023'te Birleşmiş Milletler (BM) İşkenceyi Önleme Komitesi'nin (CPT) kararlarına benzediğini ifade ederek, "Türkiye bunlara da henüz yanıt vermemiştir. Sürekli erteleme, AİHM kararlarının bağlayıcı niteliğine olan güveni zedelemektedir" ifadelerini kullandı.   BAKANLAR KOMİTESİ'NE YAPILAN BAŞVURU    MAF-DAD'ın Komiteye yaptığı başvuruya ilişkin yaptığı bildirimde "umut hakkı"na dair mevzuat değişikliği ve bunu garanti altına alacak mekanizmaların oluşturulması, ağırlaştırılmış müebbet cezası verilerinde şeffaflık istediklerini ifade eden Heike Geisweid, Komitenin de talepleri olan bu adımların atılmaması nedeniyle konunun Komite gündemdeki yerini koruduğunu söyledi. Heike Geisweid, "Komiteden Türkiye'ye baskı yapmak için acil önlemler almasını, yani Türkiye'den ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dair şeffaf ve kapsamlı istatistiksel veriler talep etmesini, şartlı tahliyeyi yasaklayan hükümlerin ayrımsız kaldırmasını, Öcalan 2 No'lu ve Gurban Grubu kararlarının uygulanmasının düzenli izlenmesini sağlamasını, ilerleme sağlanmaması halinde müdahaleyi değerlendirmesini istedik" diye konuştu.    'ÜYE DEVLETLER BASKI UYGULAMAKLA YÜKÜMLÜDÜR'   Komitenin kararların uygulanmasını sağlamak için çeşitli seçenekleri devreye koyması gerektiğini dile getiren Heike Geisweid, "Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ndeki Türk delegelerin oy haklarının geri alınması ve Avrupa Konseyi'nden ihraç edilmesi yoluyla ihlal süreci başlatmalıdır. Avrupa Konseyi üye devletleri de Türkiye'de kararların uygulanması için çalışmak ve siyasi ve ekonomik baskı uygulamakla yükümlü hissetmelidir" diye belirtti.    Heike Geisweid, Komite'nin Eylül ayında verdiği karar uygulanmazsa Türkiye'ye ihlal prosedürü başlatılarak baskının arttırılması gerektiğini söyledi.    'UMUT OLMADAN BARIŞ OLMAZ'   Komitenin henüz başvurularına bir yanıt vermediğini belirten Heike Geisweid, Abdullah Öcalan'a "umut hakkı"nın uygulanmamasının "sembolik sonuçlar doğurduğunu" söyledi. Kararın uygulanmamasının yargının siyasallaştığı izlenimini pekiştirdiğini ve Olağanüstü Hal'in (OHAL) kalıcı bir durum olarak meşrulaştırılmasına neden olduğunu kaydeden Heike Geisweid, "Bu da halkın demokratik kurumlara ve azınlık haklarına olan güvenini zayıflatmaktadır. Sosyal açıdan, bu durum toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesine, sivil toplumun barış girişimlerinin zayıflamasına ve sosyal gerilimlerin artmasına yol açmaktadır. Umut olmadan barış olamaz, barış olmadan da demokratikleşme olamaz. Bu hakkın reddedilmesi, Türkiye'nin demokratik geleceği için yapısal bir engel teşkil etmektedir" şeklinde konuştu.   KONSEY İLKELERİ HİÇ SAYILIYOR   Avrupa Konseyi'nin üye devletlerinde demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü korumak ve teşvik etmek için katkıda bulunmayı amaçlayan bir kurum olduğunu hatırlatan Heike Geisweid, şunları söyledi: "Avrupa Konseyi gibi bir kurum, umut hakkı konusunda Türkiye gibi bir devletin siyasi hesaplarına dahil olduğunda kendi ilkelerini baltalamakta ve hiçe saymaktadır. AİHM kararlarını hiçe saymanın uluslararası hukuku açıkça ihlal ettiği unutulmamalıdır. Bu nedenle, Avrupa Konseyi'nin her bir üye devleti, siyasi düzeyde AİHM kararlarına uyulmasını savunmaya ve böylece Türkiye üzerinde siyasi baskı uygulamaya çağrılmaktadır."    'AVRUPA HÜKÜMETLERİ SORUNUN FARKINDA'   Heike Geisweid, Avrupa Birliği üye devletlerinin Türkiye'deki demokrasi ve insan haklarının ihlalleri sorunlarına ilgilendiren sorunları jeostratejik ve ekonomik bir perspektiften algılandığını, bu sorunları yapısal terimlerle açıklanmak yerine kişiselleştirilmiş sorunlar olarak görülme eğiliminde olduğunu ifade etti. Heike Geisweid şöyle devam etti: "Avrupa hükümetleri sorunun farkındadır, ancak jeopolitik gerilimleri önlemek için açık bir kamuoyu çatışmasından kaçınmaktadır. Bu ikilem kamuoyuna da yansımaktadır. Siyasi olarak açıkça ifade edilmeyen konular, toplum tarafından nadiren acil olarak algılanmaktadır. Bunun insan onurunun temel bir meselesi olduğu konusunda genellikle farkındalık eksikliği vardır. Avrupa kamuoyu, uzun vadeli sonuçların, yani Avrupa insan hakları standartlarının güvenilirliğinin aşınması ve otoriter argümanların güçlenmesi konusunda büyük ölçüde bilgisizdir. Avrupa kamuoyu semptomları algılar, ancak sonuçlarını algılamaz. Türkiye'de umut hakkının hiçe sayılması genellikle bir iç sorun olarak görülür, ancak bu durum Avrupa'nın hukuk ve değer anlayışının normatif özüne dokunmaktadır."   MA / Hîvda Çelebi