Engellenen Abdullah Öcalan röportajı 28 yıl sonra yayınlandı 2025-10-23 12:12:18   HABER MERKEZİ - Gazeteci Fatih Altaylı’nın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile yaptığı röportaj 28 yıl sonra ilk kez yayınlandı. Abdullah Öcalan, çözüm için “Yeter ki diyalog olsun, biz yarın bütün silahları susturalım” demişti. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 1997’de Lübnan’ın Bar Elias kentinde gazeteci Fatih Altaylı ile yaptığı yaklaşık 30 dakikalık röportajın ilk bölümü 28 yıl sonra ilk kez yayınlandı. Özgür Düşünceler sitesinde yayınlanan röportaj, Balıkesir'in Susurluk ilçesinde 3 Kasım 1996'da meydana gelen ve Türkiye gündemine oturan “Susurluk Kazası”, devletin içindeki çete yapılanmaları ve Abdullah Öcalan’ın barış ısrarlarını kapsıyor. Röportaj, “Terörle Mücadele Kanunu’nun 8. ve 30. maddeleri” gerekçe gösterilerek, çekildiği dönem yayınlaması engellenmişti.    Röportajda, 1996’daki “Susurluk Kazası”nı önemli bir dönüm noktası olarak nitelendiren Abdullah Öcalan, “Türkiye tarihindeki çok bazı önemli vakalar vardır. İşte 31 Mart vakası, daha da geriye gidersek Osmanlı tarihinde benzer Alemdar Mustafa Paşa vakaları gibi çok kötü bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirmek istiyorum.  Susurluk vakası demek bana oldukça dar geliyor. Kaza olduğu söyleniyor. Kesinlikle Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir kilometre taşı rolü oynayacağa benziyor” dedi.     “Susurluk Kazası”nda ölen Abdullah Çatlı’nın kendisine yönelik suikast girişimleri olduğunu hatırlatan Abdullah Öcalan, “Gazeteler yazdı 1994’te 250 milyar lira, 1996’nın Mayıs ayında ise 500 milyar liradan bahsediliyor. İki suikast girişimi de başarısız oldu. Sedat Bucak, Çatlı ve özel tim dairesinden bazı kişilerin bu faaliyetlerde rol aldığı çok açıktı. Biz bazı yakalamalarda bunları gördük. Susurluk olayında yer alan ‘kahramanlar’ veya figüranlar-piyonlar çok iyi iş yaptık diyorlarsa -Tansu Çiller ‘devlet için kurşun sıkan kahramandır demişti- eğer Türkiye için başarsaydılar kahraman olarak ilan edile bilinirlerdi ama bunlar başarısızdır” ifadelerini kullandı.    DEVLET İÇİNDE ÇETE YAPILANMALARI    “Susurluk Kazası”nda yer alan Sedat Bucak’ın “Benim 25 bin silahlı adamım var” dediğini hatırlatan Abdullah Öcalan, “Bular başarısız olmaktan öteye başka işlere de karışmışlardır. Bunu ben söylemiyorum. Arabanın içinden susturucular, uyuşturucu bulunmuştur. Çatlı 17 yıldır çok önemli cinayetlerden, Bahçeli katliamından aranmaktadır. Birisi milletvekili, biri emniyet müdürü biriside kanun kaçağıdır. Bunlar bir araya geliyor ve bunun gerekçesi ise ‘Abdullah Öcalan’a suikast yapacaklarmış. Yapıp başarılı olsalardı devlet alkışlayabilirdi ama olmadı. Bu ‘kahramanlar’ neden başarısız oldular? Acaba bunları işi sadece suikast mıydı? Acaba suikast perdesi adı altında ne kadar başka işler ile uğraştılar? Eğer beni vursalardı bravo derdim ben onlara. Bucak’ın öldürdüğü PKK’li sayısı bir elin parmak sayısını geçmez. 25 bin maaşlı, silahlı adamı var. Kısa bir sürede milyarları aldığını herkes biliyor. Devlet adeta ona trilyonlar vermiş. Siverek’te inşa ettiği havuzlu saraylar var. Kendisi ‘benim 25 bin silahlı gücüm var’ diyor. Bu bir devlet gücüdür. Çatlının 4 tane şirketi olduğunu gazeteler yazıyor. Kocadağ’ın İstanbul’da ne kadar etkili olduğun söyleniyor. Tüm bunlar devlet içinden bir devlet demek. Bunu yalnız Apo suikastı ile izah etmek kesinlikle bana gerçekçi gelmiyor. Biraz daha deşilirse çeperin küçük bir kısmının uyuşturucunun kontrolünü ele geçirmişler. Bunu herkes biliyor” diye konuştu.    ‘MUAZZAM BİR SAVAŞ VE UYUŞTURUCU RANTI OLUŞTU’   Gazetelerin Sedat Bucak’ın Sewêreg’teki (Siverek) arazilerde afyon ektiğini yazdığını hatırlatan Abdullah Öcalan, “Çatlı’nın İsviçre, ABD ve Azerbaycan’a gitti ve uyuşturucu nedeniyle tutuklandı. Yüksekova’da özel tim uyuşturucu kontrolü için Savaş Buldan ve Behçet Cantürk’ü katletti. ‘Kürt uyuşturucu mafyası’ dedikleri -ben böyledir demiyorum- hepsi temizlendi. Buna Kürdistan’daki kaçakçılık işleri de dahildir. Bana özel tim silah satmak istedi. Bütün silah kaçakçıları Kürdistan’da, İstanbul’da satıyorlar. Afganistan’dan Orta Avrupa’ya kadar organize bir şebekeyle karşı karşıyayız. Şimdi bütün bunların hepsi ‘Apo’ya suikast’ adı altında yapılıyor. Ama ben sağım. Başarılı olsalardı ‘bravo’ derdim ben bunlara. Kanunsuzluklar, büyük kaçakçılıklar ile milyonlar vuruldu. Muazzam bir savaş ve uyuşturucu rantı oluştu. Devletin çetelerin eline geçmesine son anda engel olduklarını söyleyen Mesut Yılmaz. Çete bütün Türkiye’yi sardı. Çete gerçek anlamda kontrol altına alınacak mı? Üzerine gidilecek mi bilinmiyor. Bu çete ile kısmen SHP, Murat Karayalçın, Deniz Baykal ortaklık ettiler. Bunlar niye susuyor? Acaba çete bunlara bir şey verdimi vermedi mi? Bunlar devlete dayanarak palazlandı. Bunu gazeteler hep yazdı. ‘Devlet etkisini kullanıyorlar’ deniliyor. Devlet gücünü kullandılar ve devlet içinde devlet haline geldiler. Bunu DYP-SHP iktidar koalisyonu döneminde geliştirdiler, daha öncesi de var. Ama asıl palazlanma yeri 1992 ve sonrasıdır. Şimdi devlet üzerine gitmek istiyor ama kimse yok. Çete devleti teslim almış mı? Almak mı istiyor? Bu tartışılıyor. Suriye ve Türkiye’nin en temel sorunu bu” ifadelerini kullandı.    ‘SAVAŞ MEŞRU DEVLET GÜÇLERİ İLE YÜRÜTMEK İSTERDİK’   Çete yapılanmalarının Türkiye kamuoyuna etkilerine dikkati çeken Abdullah Öcalan, şunları söyledi: “Çetelerin örgütlenmesinin altında yatan felsefe ‘Güneydoğu’daki savaşı biz yürütüyoruz.’ Kısmen ordunun da rahatsız olduğu durum budur. Türkiye halkları bu noktayı mutlaka bilmeli. Bu her gün küçülen somun ekmeğin neden küçüldüğünü, SSK’de bir iş başvurusunda neden 90 bin kişinin başvurduğunu açıklıyor. Bu kadar işsizliğin nedenini size açıklamak zorunluluğu duyuyorum. Sizin deyiminizle Güneydoğu’da biz Kürdistan diyoruz, orada bir savaş yürütülüyor. Biz isterdik bu savaşı normal meşru devlet güçleri ile yürütelim. Biz bunu isterdik. Kısmen 1992’ye kadar bu savaş böyle yürütüldü. Özal son döneminden ‘Gerekirse federasyonu tartışırız ve siyasi çözüm yoluna giriş yapacağım’ dedi. Bunu söyleyen Özal’ın üzerine büyük gidildi. Bana göre içeride Mesut Yılmaz eliyle ANAP etkisizleştirildi. Meçhul bir şekilde öldü. Benim teorime göre o bir suikastı. Benin bazı bilgilerim de var. Ondan sonra Demirel yerine çok sorumsuz bir başbakan getirdiler Tansu Çiller. Tansu Çiller’in bir siyasi deneyimi yok, siyasi sorumluluk nedir bilmez. Bunun arkasından korkunç çeteler türedi. Çığ gibi büyüdü. Şuan Türkiye yakasını bunların elinden kurtaramıyor.”    KÖY BOŞALTMALARI VE FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER   1990’lı yıllarda Tansu Çiller döneminde yaşanan köy boşaltma ve faili meçhul cinayetlere değinen Abdullah Öcalan, “Sorumsuz başbakanın sorumluluğu altında binlerce köy boşaltıldı, binlerce faili meçhul cinayet işlendi. 70’lik Musa Anter’in hiçbir suçu yoktu. İstihbarat onu çok iyi tanır. Her hangi bir parti üyesi değil. Bir yazardır, daha çok Kürtçe yazar. Onu nasıl katlettikleri bellidir. Mehmet Sincar’ın katledilmesi var. Onları kahramanca eylemler olarak anlatıyorlar. Mehmet Sincar parlamento üyesidir. Parlamento kendi üyesi hakkında bir karar vermeli. Parlamento kendi üyesine sahip çıkmadı. Binlerce insan evlerinden çıkarıldı ve kurşuna dizildi, yol kenarına atıldı. Bunun Anayasa ile Türkiye’nin güvenliği ile hukuk işleyişi ile ne ilgisi var? Böyle insan cezalandırılır mı? Binlerce insan sorgusuz sualsiz infaz edildi. Hepsinin mal varlıklarına el konuldu. Türkiye kamuoyu bunu sorgulayacak mı? Susurluk olayı budur. Son 5 yılda bu büyük özel savaş rantçılarının, çetelerinin işini sorgulayacaklar mı sorgulamayacaklar mı? ‘Apo için yaptı’ diyorlar ben buradayım. PKK şuan çok güçlüdür. Bucak ‘PKK’ye karşı savaştık’ diyor. 5 tane PKK’li öldürdü şuan PKK 50 kişi. Sedat Bucak bana ne zarar verdi ve ne kadar savaş yürüttü ama yaptığı vurgunlar ile bütün Türkiye halkını mahvetti. Abdullah Çatlı bana hiçbir şey yapamadı ama kaç tane şirketin sahibi. Bunlar gibi yüzlerce çete var. Açıklansın bunlar. Devlet adına iyi bir şey yapılmışsa bunu halkın bilmesi kadar doğal bir şey var. Devlet adına yapıldıysa iyidir, bu iyi işleri neden halk bilmesi. Halk bilsin ki alkışlasın. İyi işler değilse devletin yararına değildir. Devletin yararına değilse sorumlu kimse ondan hesap sorulsun. Devlete zarar vermiş, halka zarar vermiş” diye konuştu.    ‘TÜRKİYE’NİN GÜZELLİKLERİNİ PAYLAŞMAK İSTEDİM’   “İlk adımı atarken yetiştiği köyün suya kavuşmasını istedim” diyen Abdullah Öcalan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yeşillenmesini istedim, aydınlanmasını istedim. Kendim için sosyalleşmeyi, siyasallaşmayı istedim. Benim bundan başka bir amacım yok ki. Ve giderek Türkiye’nin her tarafına gidip, gezip, gülüp, sevmeyi istedim. Daha güzel bir yaşam istedim. Ankara’ya geldiğimde Çankaya’ya giden piknikler vardı, çay bahçeleri vardı. Oralarda bir güzel bira içmek istedim. 70'lerdeki Apo budur. Türkiye’nin güzelliklerini paylaşmak istedim. Daha sonra bunu siyasi bir yolla bunu yapmak istedim. Deniz Gezmişler, Mahir Çayanlar, çok iyi biliyorum şiir yazmışlardı, yazıları vardı. Her zaman güzel bir Türkiye’den bahsediyorlardı. Hep güzelliklerden, aşktan bahsediyorlardı. Bunlar hiçbir zaman çalıp çırpmadılar. Ben şu anda güzel bir Türkiye için yanıp tutuşuyorum ve çok açıkça söyleyeceğim yani; Bu işi artık ben çözeceğim. Bazı planlarım var. Kimse bir birini küçük görmesin. 'Bin yıllık kardeşiz' deniliyor. Gerçekten kardeşler gibi konuşalım. Siz gerçekten kardeşliğe inanıyorsanız gelin bu kardeşlerin arasında bir anlaşmazlık varsa konuşalım. Kimse hudutlara dokunmuyor. O çok dillerine doladıkları ‘birlik bütünlük’ bozulmuyor. Kimse ‘bana bir çakıl taşı verin’ demiyor. Daha güzel, gelişmiş bir Türkiye istiyorum. Ben hiçbir zaman üniter devlet üzerine çözümleme yapmadım. Benim yaptığım halkların daha zenginleşmesi, ruhen, kültürel olarak güçlenmesinin yolunu tartışıyorum. Bunun çözümlemelerini yapıyorum. Yarattığınız eşkıya teorileriyle ‘Türkiye’nin en büyük düşmanı, Ermeni-Rum uşağı’ diye lanse ettikleri kişiyle cesaret etsinler, ordu yine yerinde kalsın, bütün güç onların elinde olsun toplantılar yapalım. Ben model önereceğim, onlar da önersin. Bu işte kendini sorumlu gören herkes olsun. Ondan sonra halk oylamasına geçelim. Bundan daha doğal insani bir şey var mı? milyonlar bir takım hak talebinde bulunuyor. İnsan hakları, demokrasi diyorlar. Adımız bize verilsin, bazı türküler çalınsın. Kıyamet mi kopar? Türküler ne kadar farklı dilde söylense bu zenginlik. Çok uzun savaştan sonra şimdi bazı Kürtçe türküler söyleniyor. Biz bunların daha fazla olmasını istiyoruz.”    ‘BİR GÜZELLİK YARATMAK İSTİYORUM’   “Bugün Güneydoğu harabe halindedir. Orada o kadar güzellikler var ki. Bütün o ırmakların etrafında en güzel yaşam bahçelerini geliştirmek istiyoruz. Bugün Dicle, Fırat kıyılarında tarihte olduğu gibi cennet yaratılabilir” diyen Abdullah Öcalan, “Bu savaş gücünü biz bir günde yaşam gücüne, ekonominin geliştirilme gücüne dönüştürmek istiyoruz. Ateşkes olsun diyoruz, diyorlar ‘hayır sizi yok edeceğiz.’ Ben iş istiyorum. Ben Fırat kıyılarında, Dicle kıyılarında, Cizre ve Batman’da bir güzellik yaratmak istiyorum. Cizre niye öyle harap olsun? Güzel bir Kürt sarayı, kültürel merkez yapacağım. İşçilerim var. Orada Mem û Zîn’in aşkıda geçmiş. Orada böyle güzel kızlar ve erkeler ortaya çıksın. Cizre ve Cûdî üzerinden harıl harıl akan çağlayanlar var. Onların etrafında çok güzel turistik yerler yapalım. Bundan daha iyi proje olur mu? Hep korkunç askeri güç koymuşlar. Teknik ile donatılmış askeri güç mevzilendirilmiş. Günümüz sorunlarının çözüm yolu bu mudur? Bunu tartışmak istiyorum. ‘Kürdü yok edeceğim’ diyorlar. Yok, etme teorileri ile nereye varılacak? Kaldı ki Kuzeyde yok ettin Güney’de bir Federasyon çıkıyor oradakileri nasıl yok edeceksin? Kaldı ki Kürdü yok eden yarın kendi halkını da yok eder” ifadelerini kullandı.    ‘DİYALOG OLSUN YARIN BÜTÜN SİLAHLARI SUSTURALIM’   Küçükken köyde bulunan bir ağaca Fırat’ta su taşıma hayalleri kurduğunu belirten Abdullah Öcalan, “Benim köyüm çok çorak. Benim bir hülyam vardı. Bir tane ağacım vardı. Bakıyordum, bu ağacın etrafı çok kurak Fırat’ı nasıl taşıyıp yeşile dönüştüreceğim diyordum. Bu bir hülyadır. Başka kimse bir Apo tanımı yapmasın. Öyle büyük amaçlarım olmasa ben çılgın değilim öyle savaş yürütemem. Büyük bir yurtsever olmazsam yapamam. İnsan biraz dürüst olmalı. Engel PKK değil. İngiltere Başbakanı ‘IRA silahları sustursun biz her türlüğü diyaloğa açığız’ diyor. Şimdiden ilan ediyorum. Yeter ki diyalog olsun, biz yarın bütün silahları susturalım” dedi.     ‘SİYASİLERİN KARAR GÜCÜ YOK’   Fatih Altaylı’nın “Var mı böyle bir niyetiniz?” sorusuna Abdullah Öcalan, “Her zaman olmuştur” yanıtını verdi. Türkiye’deki siyasilerde karar gücü görmediğini ifade eden Abdullah Öcalan, “Bir kamuoyu araştırması yapılmış ve halkın yüzde 90’ı siyasilere güvenmiyor. Güvenmez tabi. 20 yıldır bu siyasiler halklar için gereksiz şeyler yapmıştır. Halka hiçbir şey vermediler. Nasıl mideleri yemek alıyor. Halk beğenmiyor. Her şey ellerinde buna rağmen Türkiye halkı beğenmiyor. Suçlunun kim olduğunu bu anket gösteriyor. İnsanların ellerine, dudaklarına zincir vurmayın. Sadece Kürt halkı Türk halkı içinde bunu söylüyorum. Sistem rayına oturursa Türkiye’de tek bir kişi işsiz kalmaz. Bir Dicle-Fırat’ı akıtalım çevrelerine iki tane Türkiye’ye yeter. Oraların doğal güzellikleri var, oraları yakıp yımmadan bir güzel işletmeye açalım Güneydoğu’daki işsizlik sorunu çözülür. Zozanlara hayvancılık yapalım bütün Güneydoğu’ya yeter. Bunu engelleyen kim. Bu siyasileri fazla ciddiye almıyorum Türkiye’de bir kara güç var. Birinci parti Erbakan ama zırnık kadar bir karar gücü yok. Üzülüyorum. İsterdim ki karşımda Mustafa Kemal olsun. Karar gücü olan bir kişi. Beni öldürsün ama karar gücü olsun. Şimdi herkes topu birbirine atıyor. Karar gücü yok. Kimi diyor milli güvenlik sorunu, kimi diyor hükümet, kimi diyor parlamento, şimdi de çeteler çıktı. Karar gücü yok. Türkiye’mizi sevelim diyorum. Türkiye’mizi kurtaralım gerçekten. Kürtleri de kurtaralım” şeklinde konuştu.   Röportajın 1. Bölümü'nün tamamı şu linkten izlenebilir: https://ozgurdusunceler.com/video.php?media_id=454