Sema’sız 27 yıl: İrade başka bir şey 2025-06-16 09:05:48   AGIRÎ - Çanakkale Cezaevi’nde Kürt halkına yönelik baskılara karşı bedenini ateşe veren Sema Yüce’nin annesi Zennure Yüce, "Herkesin kendi aklı, iradesiyle bu mücadeleye sahip çıkması gerekiyor" çağrısı yaptı.    Çanakkale Cezaevi’nde 21 Mart 1998 tarihinde bedenini ateşe veren ve ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede 17 Haziran’da yaşamını yitiren Sema Yüce’nin ölümünün üzerinden 27 yıl geçti. Ardından bıraktığı mektupta “Beynimi, yüreğimi ve bedenimi 8 Mart’tan 21 Mart’a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum” diyen Sema Yüce, Kürt halkı ve kadınlar için direnişin sembolü olmaya devam ediyor.   Eyleminin ardından Hozan Serhat’ın “Ararat’ın isyan kızı” şarkısıyla tanınan Sema Yüce, 1971 yılında Ağrı’nın Dutax (Tutak) ilçesine bağlı Qerxelixa Jorê köyünde dünyaya geldi. Şeyhlik geleneğinin hakim olduğu 7 çocuklu bir ailede büyüyen Sema Yüce, ilkokulu köyde, ortaokulu Dutax'ta, liseyi ise Agirî’de  tamamladı. Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Sosyoloji Bölümü'nü kazanan Sema Yüce, 1991 yılına gelindiğinde Mêrdîn'de PKK’ye katıldı. 1992 yılının yaz aylarında bir grup arkadaşıyla birlikte doğduğu Agirî’ye dönen Sema Yüce, burada bir ihbar sonucu kent merkezinde gözaltına alındı. Uzun bir sorgulamanın ardından çıkarıldığı mahkemede siyasi savunma yapan Sema Yüce, tutuklanarak, cezaevine gönderildi.  22 yıl ağır hapis cezası verilen Sema Yüce, önce Nevşehir’e ardından Çanakkale Cezaevi'ne sürgün edildi. 21 Mart 1998 Newroz gecesi Çanakkale Cezaevi’nde bedenini ateşe verdi ve İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde verdiği yaşam mücadelesini 88’inci günde kaybedip, 17 Haziran’da yaşamını yitirdi.   ARDINDA BIRAKTIĞI MEKTUP    Kürt halkı için kendini adayan Sema Yüce, son mektubunda Kürtlere şöyle seslendi: “Mübalağasız, kişiliğimde yaşanan çatışma düzeyinde bin yılların bir çatışmasını hissediyor, duyumsuyorum. Bu, aynı zamanda kendimi aştığım an’ı ifade ediyor. Bunun tesadüf olmadığını biliyorum. Bu durum Başkan Apo şahsında Kürt gerçekliği içinde verilen insanlaşma, sosyalleşme ve özgürleşme mücadelesini, ‘Savaşta Zafer, Yaşamda Özgürlük’ aşamasına gelmesiyle yakından ilişkilidir. Bu dönemin bir emridir. Bu dönem, mücadelenin geldiği bu aşama, tükenmiş bir toplumun tüm öfkelerini, inadını, sabrını ve acısını kendinde biriktiren, büyük intikam savaşını, peygamberlerde dahi görülmemiş bir sabırla yürüten Başkan Apo’nun emeklerinin bir ürünüdür. Bu temelde beynimi, yüreğimi ve bedenimi 8 Mart’tan 21 Mart’a ulaşan ateşten bir köprü yapmak istiyorum. Çağdaş Kawa Mazlum Doğan’ın ve diğer tüm şehitlerimizin iyi bir öğrencisi olabilmek için Zekiye gibi yanmak, Rahşan gibi Newroz’laşmak istiyorum. Diğer Newroz’laşan Berivan, Ronahi, Mirza Mehmet ve Eser yoldaşların izinde kararlıca yürümek istiyorum. Kadının yaşam gücünün, zafer gücünün olduğunu, kadının da yoldaş olabileceğine olan inancımı soylu bir eylemle taçlandırmak isteğimin nedeni; soyluluğu bilinen tüm tanımlarından arındırarak, kendisi basit düşleri büyük insanın erdemi olduğunu haykırmak isteyişimdir.”   Zennure Yüce, kızının ölüm yıl dönümü dolayısıyla ajansımıza konuştu.    ANKARA’DAKİ OKUL SÜRECİ    Kızının üniversite eğitimi için Ankara’ya gittiğini belirten Zennure Yüce, 3’üncü yılında birlikte yaşamaya başladıklarını söyledi. Gündüzleri okula giden kızının akşamları okul arkadaşlarıyla eve geldiğini ifade eden Zennure Yüce, “Odaya girip ders çalıştıklarını söylüyordu. Bir gün Sema 7 gün boyunca eve gelmedi. ‘Neredeydin’ diye kızdığımda, ‘Trabzon’dan işçiler gelmişti. Eylem yapıyorlardı. Bende onlarlaydım’ dedi. Günlerimiz böyle devam ederken bir gün bir arkadaşı elinde bir dergiyle geldi. Derginin üzerinde Beritan’ın fotoğrafı vardı. Arkadaşı bana, ‘Anne, Sema bir gün bu kıyafeti giyerse ne dersin?’ diye sordu. Bende, ‘Sema nerde bu kıyafet nerde’ dedim. Aradan kısa bir zaman geçti. 7 Nisan’da oruçluyduk. İftar için sofra kurmuş bekliyorduk ancak Sema eve gelmedi. Birkaç gün sonra bir telefon geldi. Sema PKK’ye katıldığını söyledi. Bunun üzerine bizde yine köyümüze döndük”  diyerek” Ankara’daki yıllarını özetledi.    18 GÜN İŞKENCE    İki yıl sonra bir ihbar sonucu kızının Agirî’de gözaltına alındığını söyleyen Zennure Yüce, “18 gün boyunca işkencede kaldı. İşkenceden sonra tutuklanarak cezaevine götürüldü. Cezaevindeyken bir kere onu görmeye gittim. O zaman cezaevleri yemek alıyordu. Köyden giderken yemek götürdüm. Bütün gün onunla birlikte zaman geçirdim. Onu gördüğüm zaman çok mutlu olmuştum” ifadelerini kullandı.    ‘HASTANEDE KATLETTİLER’   Kızının eylemine ve amacına değinen Zennure Yüce, şöyle devam etti: “Mart ayında burada kar vardı. Köyümüzden biri vefat etmişti. Herkes taziyeye gitmişti. Ben ve oğlum evdeydik. Taziye süreçlerinde evde televizyon açılmazdı. Oğlum, çok bunaldığını ve bir dakika televizyonu açıp haberlere bakacağını söyledi. Oğlum televizyonu açtığında Çanakkale Cezaevi’ni gösteriyordu. Haberlerde Sema’nın eylem yaptığı söylüyordu. Oğlum ağlamaya başladı. Bende ona ‘ağlama’ diyerek kızdım. Çünkü Sema gittiği gün biliyorduk ya ölüm olacak ya da tutuklanacaktı. Köylüler olayı duyunca taziyeyi bırakıp evimize geldi. Bizde toparlanıp hemen yola çıktık. Gidene kadar Sema’yı İstanbul’a getirmişlerdi.  Hastanede Sema’yı gördüm. Kızım iyileşmeye başladı. Benden kıyafet istedi. Artık tam toparlanmak üzereydi.  Yüzünde herhangi bir yara izi yoktu. Fakat daha sonra yeniden bir ameliyata aldılar. Kızımın ameliyata alınmasını istemedim ama yine ameliyat ettiler. Ameliyattan sonra yoğun bakıma aldılar. Sema’yı mamayla beslemeye başladılar. 3 gün sonra da hayatını kaybetti. Kızımı hastanede katlettiler. Mücadele bugün bu aşamaya geldiyse bunlar Kürt analarının sayesindedir. Şu an ki durumun tarifi yok. İrade başka bir şeydir. Kimse kimseye ‘şöyle yap, böyle yap’ diyemez. Herkesin kendi aklı, iradesiyle bu mücadeleye sahip çıkması gerekiyor. Maalesef 80’li yıllardaki gençlerin bilinciyle şimdiki Kürt gençlerinin bilinci aynı değil. Gençlerimiz uyuşturucu bataklığına düşmüş. En büyük üniversite anne ve babadır. Çocuklarımıza sahip çıkmamız gerekiyor. Onları bilinçli ve iradeli yetiştirmeliyiz. Aksi taktirde ne mücadeleye ne de topluma bir faydaları olmayacaktır.”