Uluslararası Delegasyon: İmralı model olarak kullanılıyor 2023-01-28 13:17:42   İSTANBUL- Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon üyeleri, İmralı tecrit sisteminin işkence yöntemi olduğunu ve bunun tüm toplumu etkilediğini belirterek, İmralı Adası’nın model olarak kullanıldığına dikkat çekti.   Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon, Amed, İstanbul ve Ankara’da 3 gün boyunca gerçekleştirdikleri ziyaretler ve temasların ardından İstanbul’da “Tecride Karşı Uluslararası Forum” düzenledi. Siyasetçi, aydın, yazar, hukukçu ve insan hakları savunucularının aralarında bulunduğu 7 ülkeden 36 kişiden oluşan delegasyon üyeleri yer aldığı foruma, Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Berdan Öztürk, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü Cengiz Çiçek, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Ebru Günay ve milletvekilleri, Asrın Hukuk Bürosu avukatları, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Eş Genel Bünyamin Şeker ve merkez yöneticileri, sivil toplum örgütü temsilcileri ve çok sayıda kişi katıldı.   İMRALI’DA BELİRSİZLİK HALİ   Forumu ÖHD Genel Sekreteri Rengin Ergül ve HDP Hukuk Komisyonu üyesi Veysi Eski yönetti. Av. Veysi Eski, 23 yıldır PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar’a yönelik İmralı Adası’nda ağır tecrit uygulandığını ifade ederek, “Hukuk alanı dışına çıkarılan bir belirsizlik rejimi var. Bu rejim Sayın Öcalan Suriye’den çıktıktan sonra 9 Ekim komplosuyla uluslararası güçlerin de dahiliyetiyle o günden bu yana devam etmekte. Hukukun en temel kavramlarından biri ön görülebilirliktir. Herhangi bir fiil işlediğinizde, onun neticesi hukuk tarafından tanımlanmıştır. Ama bu İmralı rejiminde ise hiçbir öngörülebilirlik söz konusu değil. Tamamen bir belirsizlik aralığında Sayın Öcalan ve diğer mahkumlar sıkıştırılmış vaziyette. Bu aralık, toplum üzerinde özellikle Kürt halkı üzerinde sürekli olarak bir baskı aracı olarak da kullanılmaktadır. Kürt halkının özellikle Sayın Öcalan ile kurmak istediği iletişim ve Kürt sorununun çözümündeki muhataplık o günden bugüne inkıtala uğratılmaktadır” dedi.   MUTLAK İLETİŞİMSİZLİK HALİ   Abdullah Öcalan’dan 23 aydır haber alınamadığını belirten Eski, “Bu mutlak iletişimsizlik hali, esasen baktığımızda, Kürt sorunundaki güvenlikçi politikaların devreye sokulmasıyla eş zamanlı ilerlemektedir. Sayın Öcalan ile ne zaman sınırlı olarak da olsa belli bir iletişim ağı kurulduğunda hem toplum üzerinde hem Türkiye halkları üzerinde rahatlama yaşandı” şeklinde konuştu.   HERKESİN EVİNE DÜŞEN KAYA PARÇASI   ÖHD Genel Sekreteri Rengin Ergül, uluslararası delegasyonun çalışmalarına değinerek, Amed, İstanbul ve Ankara’da önemli ziyaretlerin gerçekleştirildiğini söyledi. Ergül, “Bu görüşmelerde hapishanelerin, tecridin temel sorun olarak durduğu görüldü. Kürt halkı için hapishane gerçeği herkesin evine düşen bir kaya parçası gibi. O kaya çarpmasına çarpmadan yürüme imkanınız yok. Sadece Sayın Öcalan’ın avukatları değil, ses çıkarmaya çalışan herkesin gündemi haline geldi. Avrupa ve enternasyonal örgütlerin de gündemine gelmek zorunda. Bu çerçeveyi hep birlikte büyütmemiz lazım. Bu cehenneme maruz kalanlarla görüşmek isteyen delegasyon, bir çözüm ile buradan çıkacak. Delegasyon uluslararası mecrada nasıl bir mücadele yürütecek? Bunlara cevap arayacağız” ifadelerini kullandı.   ‘24 YILLIK TECRİT 10 DAKİKADA ÖZETLENEMEZ’   Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi, Abdullah Öcalan’ın avukatları olarak 24 yıllık tecrit halinin 10 dakikada özetlenemeyeceğinin altını çizdi. Emekçi, “21’inci yüzyılın başlarında uluslararası hukuk, anayasa ve yasalara aykırı şekilde uluslararası boyutu da olan müvekkil Abdullah Öcalan’a özgü İmralı tecrit sistemi inşa edildi. Zamana yayılı olarak adım adım ağırlaştırılan bu tecrit sisteminin 24’üncü yılına girmiş bulunuyoruz. Kısaca özetlersek; 1999-2005 kuruluş, 2005-2015 arası adım adım ağırlaştırma ve 2015 sonrası dış dünya ile bağı koparan mutlak tecrit, 2021’den günümüze mutlak iletişimsizlik ve haber alamama haline dönüştürülmüştür ki, müvekkillerden iki yıldır haber dahi alınamamaktadır. Bu aşamaları anlatmak on dakikaya sığmaz ama 24 yıllık tecrit seyrini, kısa paragraflar halinde 2022 verileri ile tamamlayarak sonuca bağlamaya çalışacağım” diye belirtti.   İMRALI TECRİT SİSTEMİNİN SEYRİ   Emekçi, İmralı tecrit sisteminin seyrini şöyle sıraladı: “Hakkında usulüne uygun düzenlenmiş bir yakalama tutanağı bile olmayan müvekkilimiz Sayın Abdullah Öcalan, devletlerarası gizli bir operasyonla 15 Şubat 1999 günü Yunanistan’ın Kenya büyükelçiliği bahçesindeyken korsanca kaçırılıp Nairobi hava alanında bekleyen Türk uçağına teslim edildi. Bir gece havada dolaştırıldıktan sonra Bandırma havaalanına indirildi. Oradan da bir gemiye bindirilerek 16 Şubat 1999 günü İmralı tek kişilik ada hapishanesine konuldu. Bu hapishanenin kuruluşu da yasal değildi; devletlerarası gizli protokole dayalı olarak 4 Şubat 1999 tarihinden itibaren boşaltıldı ve tek tutuklusu Sayın Öcalan olacak şekilde yeniden inşa edildi. Ki o dönem mevzuatına göre bir cezaevinin boşaltılması, tadilatı, yeniden inşası Adalet Bakanlığı kararına bağlıydı. Ama İmralı ada hapishanesi için Resmi Gazetede yayınlanmış böyle bir karara rastlanmamaktadır.   ÖLÜNCEYE KADAR HAPİS   Tek kişilik İmralı ada hapishanesi yönetimi de hukuk, anayasa ve yasa dışı olağanüstü kriz yönetimine bağlandı. Bu yönetiminin müvekkil Öcalan’a özgü kararlaştırıp uygulamaya geçirdiği hukuk dışı ceza infaz rejimi; idam yerine ada iklimi, olumsuz cezaevi koşulları ve tecrit altında sağlığı bozarak zamana yayılı öldürme politikasına dayanmaktadır. Bizzat kriz yönetiminin başındaki resmi yetkililer, bu politikayı ‘Bir kere de öldürmek mi iyi yoksa parça parça öldürmek mi iyi’ sözleriyle açıkça savundular. Hatta bu siyasi öç alma anlayışını meclis tutanaklarına da geçirerek ‘Ölünceye kadar ağırlaştırılmış müebbet hapis’ adıyla 2005 yılında ‘yasal’ hale getirdiler. Fakat bu düzenlemenin hukuki olmadığı; insanlık dışı, insanlık onuruna aykırı işkence yasağını ihlal eden bir ceza infaz rejimi olduğu 18 Mart 2014 tarihli AİHM Öcalan 2 kararlarıyla da kesin olarak kanıtlanmıştır. Bu kararda ihlalin karar anında değil, yasal düzenlemenin yapıldığı andan itibaren doğduğuna işaret edilmiştir. Ancak kararda hükmedilen tavsiyeler, aradan 9 yıl geçmesine rağmen hala uygulanmamıştır.   MAHKEME KARARLARI DÖNEMİ BAŞLADI   Hükümet, AİHM kararlarını denetlemekle yükümlü Avrupa Birliği Bakanlar Komitesine sunduğu görüş ve eylem planında, AİHM kararıyla tespit edilen işkence rejimini savunmaya devam etmiştir. Uygulamada da AİHM kararının tam tersine, ölünceye kadar infaz rejimi ve tecrit koşullarını olumsuz yönde daha da ağırlaştırılmış, 2015 yılından itibaren süregelen tam ve mutlak tecrit düzeyine vardırmıştır. 2016 yılında ilan edilen olağanüstü hale kadar İmralı ada hapishanesi mahpuslarının aile ve avukatlarıyla görüşme hakları ‘hava muhalefeti’ ve ‘koster bozuk’ gibi inandırıcı olmayan politik kararlarla sürekli engellendi. 20 Temmuz 2016 tarihinden itibaren Bursa 1. İnfaz hâkimliği, daha olağanüstü hal resmen ilan edilmediği halde ‘olağanüstü hal’ gerekçesiyle müvekkillerin ziyaret, telefon, iletişim vd. tüm temel insan haklarını süresiz bir şekilde ortadan kaldıran politik bir karar verdi. Bu karara bakıldığında, günümüze kadar süregelen mutlak tecrit, mutlak iletişimsizlik ve haber alamama halinin tüm unsurlarını topluca içerdiğini görmek zor değildir. Bu tarihten sonra artık inandırıcı olmayan ‘hava muhalefeti’ ve ‘koster bozuk’ gibi gerekçeler dönemi kapanmış, yerini bu seferde hiçbir hukuki, yasal ve maddi temele dayanmayan, mutlak tecrit ve haber alamama politikasına kılıf uyduran inandırıcı olmayan idare ve ‘mahkeme kararları’ dönemine bırakmıştır.   DIŞ DÜNYA İLE BAĞ KOPARILDI   2018 yılında olağanüstü hal kaldırılmasına rağmen müvekkillerin Anayasa’da, uluslararası sözleşmelerde ve yasalarda tanınan avukatları ile görüşme hakları, aile bireyleri ile görüşme hakları, telefon ile görüşme hakları ve dış dünya ile mektup, faks ve her türlü iletişim araçlarıyla haberleşme haklarına yönelik yasaklamalar, bu sefer de periyodik olarak üç ayda bir yinelenen disiplin cezaları, altı ayda bir yinelenen telefon yasağı getiren idare kararları ile hiçbir maddi, yasal, hukuki temeli olmayan altı ayda bir yinelenen avukat yasağı getiren ‘İnfaz Hakimliği kararı’ adı altında sürdürüldü, sürdürülmektedir. Mutlak tecrit, mutlak iletişimsizlik ve haber alamama halini örtme kılıfı olmaktan öteye gitmeyen bu yasal dayanaktan bile yoksun yasaklama kararlarının aldatıcı ve inandırıcı olmadığı CPT 2019 ziyareti ardından 5 Ağustos 2020’de yayınlanan raporuyla da açıkça tespit edilmiş ve giderilmesi tavsiye edilmiştir. Ancak tavsiyeler yerine getirilmemiş, tersine 25 Mart 2021 tarihinden bugüne kadar müvekkillerimiz Abdullah Öcalan, Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş’tan hiçbir şekilde haber alınamamış, dış dünya ile olan bağları tümüyle koparılmıştır.   İŞKENCE YASAĞI AĞIR ŞEKİLDE İHLAL EDİLDİ   25 Mart 2021 tarihinden yılsonuna kadar 238 avukat ve 79 aile-vasi görüşme talebine yanıt verilmemiş, bu süreçte müvekkillerden herhangi bir mektup, telgraf veya faks alınamamış, herhangi bir telefon görüşmesine izin verilmemiştir. Böylesi özellikle haber alınmasını engellemeye dönük idari ve yargısal suç mahiyetindeki işlem ve uygulamalara karşı, 2022 yılına girmeden hemen önce, 24 Aralık 2021 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulunularak, ‘incommunicado’ alıkoyma haline derhal son verilmesi ve müvekkillerle bir an önce görüşme koşullarının oluşturulması konusunda tedbir kararı alması talep edilmiştir. Başvuruda ‘incommunicado’ alıkoyma halinin işkence yasağını ağır bir şekilde ihlal ettiği detaylarıyla açıklanmıştır. Anayasa Mahkemesi, 12 Ocak 2022 tarihli ara kararıyla müvekkillerin tüm haklarının topyekûn ortadan kaldırılmasını, dış dünya ile tüm bağlarının koparılmasını hukuka aykırı görmeyerek tedbir talebini reddetmiştir. 2022 yılı böyle bir hukuksuzlukla başlamış ve ‘Incommunicado’ haber alamama hali zincirleme hukuka aykırı cezaevi idaresi ve yerel mahkeme kararlarıyla kesintisiz bir şekilde sürdürüldüğünden, 2022 Yılı tümüyle mutlak iletişimsizlik ve haber alamama yılı olmuştur.”   TECRİT POLİTİK BİR SORUN   Amed delegasyonunda yer alan Almanya Cumhuriyetçi Avukatlar Örgütü’nden Anya Tamara, tecridin topluma yönelik etkilerine değinerek, “Politik aktörlere yönelik tecridin toplumu nasıl etkilediğine bakmak gerekiyor. Tecridin yarattığı tahribatları gördük. Tecrit sadece yasal değil, aynı zamanda politik bir sorun” dedi.   ‘TECRİT İŞKENCE YÖNTEMİDİR’   Ankara delegasyonundan Avrupalı Demokratik Avukatlar Birliği’nden Michela Arricale, tecridin bir işkence yöntemi olduğunu belirterek, “İmralı’da iletişim ve bilgi edinme hakkı engelleniyor. Bu durum aynı zamanda AİHM’in 3’üncü maddesine aykırıdır. Bu ziyaretlerle oldukça detaylı bir resim oluşturmak istedik. Bu suçun ortadan kaldırılması ve incelenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu tür uygulamaların tam olarak uluslararası standarda uygun olmadığı belli. Tüm bunları raporladık” diye belirtti.   ‘CPT DOĞRULAMA İSTEMELİ’   Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin Eylül ayında İmralı Adası’na yaptığı görüşmeyi hatırlatan Arricale, “İmralı’da yapılan son ziyarette yaptığımız Öcalan’ın CPT üyelerini kabul etmediği söylendi. Bunu düşünmek doğru değil. Tam olarak kimsenin onları bu şekilde reddedeceğini düşünmüyoruz. CPT en azından Öcalan’ın kendisinden bir doğrulama ister ya da avukatından doğrular. CPT aynı zamanda farklı bir haftaya görüşme sağlayabilir. Bu karşılanmazsa, CPT bu rolü oynayamaz. Bu olası yalan, ileride kendiişlerini engelleyebilir. İmralı’da bulunan diğer mahkumlar da görüş haklarını kullanamıyor. CPT de bunu raporlarında hızlı bir şekilde ortaya çıkarmıyor” eleştirilerinde bulundu.   AVUKATLARI TUTUKLANDI    Ankara delegasyonundan Paul David Polesland, tutukluların haklarının sağlanması gerektiğinin altını çizerek, Abdullah Öcalan ile görüşmesi engellenen avukatların, daha önce yaptığı görüşmeler nedeniyle tutuklanmasının endişe verici olduğunu söyledi.   ‘TOPLUM TAMAMEN TECRİTTE’   İstanbul delegasyonundan İşveç Sol Parti’den Ann Jessica Therese Karlqvist, ziyaret ve temaslarıyla hukuksuzluk halinin resmini çektiklerini ifade ederek, “Delegasyon elbette bu bölgedeki insanların yüzleştiği ve yaşadığı durumların farkında. Bu durumun tüm ülkeler için belirli bir kapsamda olması gerekiyor. Taraf olduğumuz sözleşmeler de bu şekilde işlemeli. Kürtlerin tamamının baskılandığının farkındayız. Tecridin tüm toplum üzerindeki etkilerinin farkındayız. Bazı endişelerimiz var, toplum tamamen tecritte” şeklinde konuştu.   ‘İMRALI MODEL OLARAK KULLANILIYOR’   Brüksel Barosu üyesi avukat Cedric D’Hondt, İmralı’da hukuksuzluk halinin CPT raporlarında yer almasına rağmen mutlak iletişimsizlik halinin devam ettiğine dikkat çekerek, “İmralı cezaevindeki uygulamalar, Türkiye’deki diğer cezaevleri açısından model olarak kullanılıyor. Kötü koşulları duyduk, aile ziyaretlerinin engellenmesi, aile üyelerinin çıplak aramalara maruz kaldığını öğrendik. Avukat ziyaretlerinin engellendiğini gördük. Ülkedeki diğer hapishanelerde de durum böyle. Tutukluların sağlığa erişim hakları engelleniyor. Tüm bunları raporladık ve bir an önce düzeltilmesi gerekiyor” diye seslendi.   GÜNAY: DEMOKRASİNİN TURNOSOL KAĞIDI   HDP Sözcüsü Ebru Günay, İmralı tecrit sisteminin Türkiye’de demokrasinin turnosol kağıdı olduğunu belirterek, “İmralı Adası’na yaklaşım, bu ülkede demokrasiye yaklaşımın, Kürt sorununda çözümün turnosol kağıdır” dedi.   Günay, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir hakikat var biz hukukçular açısından. Cezaevlerinde yaşananlar, hak ihlalleri, işkence ve kötü muamele, o ülkenin demokrasisinin aynasıdır. O ülkedeki insan hakları savunucularına yaklaşımın aynasıdır. Türkiye’deki durumun çok da iç açıcı olmadığının farkındayız. Elbette İmralı uygulamalarının bütün Türkiye’ye yayıldığını, başta cezaevleri olmak üzere bütün toplumsal mücadele alanlarına uygulandığını, tecridin artık bir yönetim biçimine döndüğü zamanlardan geçiyoruz. Tek adam rejiminin, ülkedeki faşizmin kurumsallaşmasının temeli, elbette iktidarın tecrit politikalarında ısrarın sonucudur.   KÜRTLER YAŞAYARAK DENEYİMLEDİ   İmralı’da teklik rejimi bugün Türkiye’nin her alanında uygulanıyor. İmralı’da baskı, haber alamama hâkli, keyfiyetçilik, hukuksuzluk, bugün ülkenin her yerindeki yönetme biçiminde, sokağa çıkan, faşizme itiraz eden toplumsal muhalefete de yaklaşımda da bir tecrit ve savaş uygulamasıyla kendisini göstermektedir. Savaşın ve tecridin birbiriyle orantılı olduğunu, biz Kürtler olarak bu topraklarda yaşayarak deneyimledik. Savaşın nasıl tecritten beslendiğini deneyimledik. Sayın Öcalan ile kısmi de olsa görüşmelerin olduğu zamanlarda, fiziki temasların olduğu dönemlerde Ortadoğu’da dengelerin nasıl değiştiğini, demokrasinin nasıl geliştiğini, barışçıl ortamın nasıl geliştiğini hepimiz kendi hayatlarımızla deneyimledik. Mutlak tecridin başladığı günden bu yana AKP faşizminin nasıl savaşta ısrar ettiğini, nasıl savaş politikalarıyla kimyasallar kullanarak, katliamlar gerçekleştirerek, Türkiye’nin bütün demokrasi güçlerini cezaevlerinde tutarak, nasıl bir savaş politikası içine girdiğini gördük. Bu aslında Türkiye’de demokrasi sorununun tanımlamasıdır. Biz aslında tecritle beraber bir hukuk meselesini, ihlal edilen hakları, cezaevlerindeki hak ihlallerini konuşuyoruz ama aynı zamanda da çok siyasal ve politik bir meseleyi konuşuyoruz.   TECRİT KARŞITLIĞI TECRİT EDİLİYOR   Bu nedenle bizim yürüttüğümüz tecrit karşıtı çalışmaların tecrit edildiğini görüyoruz. Tecrit karşıtı çalışmaların tecrit edildiği realiteyle karşı karşıyayız. Alanlara, sokağa çıktığımızda, ablukalarla, tecritle, şiddetle karşılaştığımız, tecrit politikalarının sonucudur. Bizler bundan asla geri durmadık. Sayın Öcalan’ın İmralı Heyeti ile yaptığı görüşmelerde söylediği; sağlık, özgürlük ve güvenlik koşullarının Ortadoğu’daki tüm halklar için, Türkiye’de demokrasi güçleri için sağlık, güvenlik ve özgürlük koşuludur. Bu nedenle savaşa karşı mücadelenin gereği olarak, özgürlüğümüze sahip çıkmanın gereği olarak, tecrit politikalarına karşı da tecride karşı özgürlüğü savaşa karşı barışı savunmakta ısrarcıyız.   TECRİT KAYBEDECEK, ÖZGÜRLÜK KAZANACAK   Türkiye’de hukuksuzluğun başladığı yer İmralı Adası’dır. Bütün hukuk dışılıklar, keyfilikler önce İmralı’da, sonra Türkiye’de bizlerin hayatlarına nüfuz edecek şekilde uygulanıyor. 2015 sonrası avukat görüşmelerinin kayıt altına alınması, aile görüşmelerine getirilen kısıtlamalar, İmralı tecrit sisteminin ülkeye yayılmasıdır. Sokağa çıkma yasakları, sokağa taşan şiddet ve işkence, İmralı tecrit sisteminin yansımasıdır. Tecrit karşıtlığında ısrarımızı büyüteceğiz. Farklı zeminlerde sesimizi yükseltmenin zamanıdır. Tecrit kaybedecek, halkların özgürlüğü kazanacak. Bu topraklara özgürlük ya gelecek ya gelecek.”   Forum, yapılan sunumlar ve konuşmaların ardından basına kapalı şekilde devam etti.