Bilmez: İmralı'da hukukun yerini zorbalık aldı, toplumsal mücadele gerekli 2022-08-17 09:45:41   İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan'a verilen disiplin cezalarını "Hukukun yerini zorbalık aldı" diye yorumlayan avukat İbrahim Bilmez, tecridin sadece avukatların değil tüm Türkiye’nin sorunu olduğunu belirterek, bunun için ortak mücadele edilmesi gerektiğini ifade etti.     İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 23 yıldır ağır tecrit koşullarında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 17 aydır haber alınamıyor. Öcalan, 27 Temmuz 2011 tarihinden sonra cezaevlerinde 200 gün süren açlık grevi eylemleri sonucunda 2 Mayıs 2019’da avukatlarıyla görüşebildi. Yapılan 5 görüşmeden sonra 7 Ağustos 2019’dan bu yana avukatların İmralı Adası’na gidişleri, disiplin cezaları gerekçesiyle engelleniyor. Aile görüşleri de disiplin cezaları gerekçesiyle engellenen Öcalan, son olarak kardeşi Mehmet Öcalan ile 25 Mart 2021’de kesintili telefon görüşmesi gerçekleştirebildi.   Aile ve avukatların Öcalan ile görüşmek için yaptığı başvurulara olumlu ya da olumsuz bir yanıt verilmiyor. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, Abdullah Öcalan ve diğer tutuklularla ilgili yaptıkları görüşme başvurularını ve Bursa İnfaz Hakimliği’nin verdiği disiplin cezalarını değerlendirdi.     'KARADAN KOPUK, HUKUKUN DIŞINDA'    Bilmez, Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında İmralı Adası’na getirilmesinden bu yana hukukun işlenmediğini belirterek, İmralı Adası’na asla “olağan” bir yermiş gibi bakamadıklarını söyledi. İmralı’da yaşanan hukuksuzluğu “İmralı, nasıl ki karadan kopuk bir yer ise aynı zamanda hukukun da dışında bir yer” olarak değerlendiren Bilmez, 17 aydır müvekkilleriyle hiçbir şekilde temas sağlayamadıklarını belirtti. Bilmez, avukatlar olarak yaptıkları tüm başvuruların Bursa İnfaz Hakimliği tarafından engellendiğini dile getirerek, “Yasal başvuruların tümü hukuksuzca engelleniyor” dedi.   'OHAL İLE GÖRÜŞ ENGELLERİ YASALAŞTI'   Bilmez, 1999 yılından darbe kalkışmasının olduğu 2016 yılına kadar Bursa İnfaz Hakimliği’nin “Gemi bozuk” şeklinde kararlarla görüşmeleri engellendiğini, fakat 2016 yılında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ile görüş engellerinin artık “yasal bir hal” aldığını kaydetti. Bilmez, ilan edilen OHAL sonrası görüş engellemelerini şu sözlerle anlattı: “Daha önce Türk hukuk sisteminde bir kişinin tüm avukatlarıyla görüşmesi yasaklanamıyordu. Fakat 15 Temmuz darbe kalkışmasından sonra OHAL ilan edildi.  OHAL’den kısa bir süre sonra, Bursa İnfaz Hakimliği’ne İmralı’yla ilgili ilk iş olarak bir karar aldırıldı. Hiçbir gerekçe gösterilmeden, hiçbir yasal dayanağı olmadan Sayın Öcalan’la ve İmralı’daki diğer 3 müvekkillerimizin avukatlarıyla görüşme hakkı kısıtlandı, yasaklandı. Bu ilk defa oluyordu. Yasal bir dayanağı yoktu fakat daha sonraki süreçte OHAL kararnameleriyle bunlara bir yasal kılıf uydurmaya çalıştılar ve Ceza infaz Kanunu’na bir madde koydurdular. Bu maddeye dayanarak, artık bir kişinin avukatla görüşme hakkı kısıtlanabiliyor. Şu anda da yürürlükte.” OHAL sonrası görüşlerin yasa hazırlanarak engellenmesini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, Anayasaya ve hukukun temel ilkelerine aykırılık teşkil ettiğini dile getiren Bilmez, “Bu durum savunma hakkının ortadan kaldırılması anlamına gelir” dedi. Öcalan’ın ve diğer tutuklular için darbe sonrası hazırlanan yasal haklarından dahi faydalanamadığını belirtti.   'KARARLAR OTOMATİĞE BAĞLANDI'   Bilmez o sürece ilişkin ise “Öcalan ve diğer müvekkillerimizin avukatla görüş hakkının yasaklanması için bahsettiğim bu yasal kılıfta bulunan bazı maddeler var. Bunların hiçbiri yerine getirilmiş değil. 2019 yılında ki avukat görüşünden bu yana bir görüş sağlanmalıydı. İkincisi bu avukat görüşmesinde suç teşkil eden fiillere dair emareler olmalıydı. Üçüncü olarak ise, buna dair ilgili mahkeme, bir tedbir kararı almalıydı ve resmi yetkililer buna dair bir tutanak tutarak mahkemeye göndermeliydi. Şimdi İmralı’da bunların hiçbiri olmadı. Ne bir görüş oldu, ne bir görüşmede suç teşkil edecek bir fiil oldu, ne de bir tutanak tutuldu. Bunların hiç biri olmadan Bursa İnfaz Hakimliği, sürekli otomatiğe bağlamış bir şekilde, 6 ayda bir avukat görüş yasağı ve üç ayda bir aile görüş yasağı veriyor. 2015’ten önce durum böyle değildi. En azından o zaman daha ‘dürüstlerdi’.  O zamanlar en azından daha dürüst bir şekilde yalan söylüyorlardı. Her hafta bize ‘ya gemi bozuk’ ya da ‘hava muhalefetini’ bahane gösteriyorlardı” şeklinde konuştu.   'HUKUKUN YERİNİ ZORBALIK ALDI'   Müvekkilleri için verilen görüş yasak kararlarının hukuksal olarak içeriğine erişemediklerini belirten Bilmez, “Biz bu disiplin cezalarının verildiğini bile öğrenemiyoruz. Bize tebliğ edilmiyor. Çok sonradan öğreniyoruz. Öğrendikten sonra müdahil olmaya çalışıyoruz. Diyoruz ki, ‘Bize bu kararın bir içeriğini, dosyayı gönderin, görelim. Ona göre müvekkilimizin hakkını arayalım. İlgili yasal, yargısal mecralara başvurular yapalım’ diyoruz ama o dosyalarda bizden gizleniyor” ifadelerini kullandı. Bilmez, verilen bu kararları hukuksuz olduğunu müvekkillerinin de bildiğini hatırlatarak “Onlarda itiraz etmiyorlar artık. Çünkü hukuka olan inançları kalmadı. Zaten Sayın Öcalan başından beri itiraz etmiyordu. Fakat oradaki müvekkillerimizin bazıları itiraz ediyorlardı. Şimdi artık onlar da itiraz etmiyorlar. İmralı’da hukukun yerini zorbalık aldı” dedi.   'DEMOKRATİK EYLEMLERE İHTİYAÇ VAR'   29 baroya bağlı 775 hukukçunun, yaşanan hukuksuzluğa karşı harekete geçerek Öcalan ve diğer tutuklular ile derhal görüşme talebiyle Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurusunun çok önemli olduğuna dikkat çeken Bilmez, “Bu ve benzeri girişimlerin etkili olacağını düşünüyoruz ve önemsiyoruz” ifadesini kullandı.   Bu tür başvuruların ve kitlesel sokak eylemlerinde demokratik taleplerin artması gerektiğini vurgulayan Bilmez, 12 Haziran’da gerçekleşen “Gemlik Yürüyüşü”nü hatırlatarak konuşmasına şöyle devam etti: “Çünkü bu mesele herkesi ilgilendiriyor. İmralı’daki hukuksuzluklar sadece Sayın Öcalan’ın ya da biz avukatların meselesi değil. Türkiye toplumunun sorunudur. Bu sorun bir şekilde herkese değiyor. Önemli olan bunun farkında olmak ve bunun için çaba sarf etmek. Yoksa gözümüzü yummaya devam edersek bugüne kadar olduğu gibi bu meselenin herkesi etkilediğini göreceğiz. İmralı’daki tecridin Kürt sorunundan bağımsız olduğunu kimse iddia edebilir mi? Biz bunu 23 yıldır görüyoruz. Tüm Türkiye’de hukuksuzluk almış başını gidiyor. Yargıya güven yerlerde sürünüyor. Ekonomik anlamda insanlar zaten perişan. Çünkü iktidar, iktidarını korumak için, yaklaşan seçimler nedeniyle en azından kendi tabanını konselide edebilmek için savaş, güvenlik politikalarından medet umuyor. Bu da bütün topluma kaybettiriyor ve bunun direk Sayın Öcalan’a uygulanan tecritle bağı var. İşte bunu görmek gerekiyor.”   MA / Ergin Çağlar