Cezaevini üniversiteye dönüştürdüler 2022-01-20 09:08:19 İSTANBUL - 14 yıl tutuklu kalan Aziz Mahmut Koç, tüm baskı ve zorbalığa karşı bilinç ürettiklerini belirterek, “Cezaevini üniversiteye dönüştürdük” dedi. Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Sarıtoprak (Hola) köyünde yaşayan Aziz Mahmut Koç’un ailesinin evi, 1993’te askerler tarafından bombalandı. PKK’ye yardım ettikleri gerekçesiyle evleri bombalanan Koç ailesi, o gece şans eseri evde olmadığı için katliam girişiminden kurtuldu. Devam eden baskılardan ötürü köyden Diyarbakır’a yerleşen Koç ailesi, burada da baskı gördü. Koç ailesi, baskılardan ötürü 1997’de İstanbul’a göç etmek zorunda kaldı.   Geldikleri İstanbul’da da baskılara karşı karşıya kalan Koç ailesinin evi, 12 Mart 2008’de polis tarafından basıldı. Baskınla birlikte Aziz Mahmut Koç, babası ve kardeşi gözaltına alındı. Aziz Mahmut Koç, babası ve kardeşi dışında aynı gerekçeyle 3 kişi daha gözaltına alındı. İstanbul’da meydana gelen bir “bombalı patlama”dan sorumlu tutulan Koç’a, aynı zamanda “örgüte üye olmak”, “iş yerinde silah bulundurmak” suçlamaları yöneltildi. Koç ile 5 kişi 2 yıl boyunca yargılandı. Koç’un babası ve kardeşi beraat ederken, Koç ve 3 arkadaşına 19’ar yıl hapis cezası verildi.    YAŞANAN SÜRGÜNLER   14 yıl boyunca İstanbul Bayrampaşa, Edirne ve Tekirdağ cezaevleri başta olmak üzere çeşitli cezaevlerinde kalan Koç, baskılara karşı ses çıkardığı için başka cezaevlerine zorla sevk edildi. Tutuklandığı gibi Bayrampaşa cezaevine konulan Koç, daha sonra zorla Edirne’ye, oradan da Tekirdağ’a gönderildi. Koç, fiziki ve psikolojik işkenceye maruz kaldı.    İŞKENCE TİMİ   Tekirdağ cezaevinde bir kadın gardiyan tarafından kurulan TİM ile her gün koğuşlara baskın düzenlendi, Koç ve diğer tutuklulara işkence yapıldı. Koç, daha sonra buradan sırasıyla Metris’e, Kandıra’ya ve Bandırma’ya zorla sevk edildi. Verilen ceza nedeniyle 14 yıl boyunca cezaevinde tutulan Koç, bir ay önce denetimli ve şartlı salıverilme şartı ile tahliye oldu.   Tahliye edildikten sonra konuştuğumuz Koç, mücadele hikayesini Mezopotamya Ajansı’na (MA) anlattı.    ‘KADİM BİR HALKIN MENSUBUYUM’   Ailesine yapılan yoğun baskılardan ötürü bir arayış içine girdiğini söyleyen Koç, “Kim” olduğunu sorgulamaya başladığını ifade etti. Ayrıca kendilerine dönük baskılardan ötürü sürekli, “Biz ne yaptık da bu kadar baskı var?” diye sormaya başladığını kaydeden Koç, bu sorunun cevabının “Kürt olmak” olduğunu belirtti. Yavaş yavaş Kürt halkını tanımaya başladığını ifade eden Koç, “Ben Kürdüm ve kadim bir halkın mensubuyum. Dünyaya ve insanlığa katkıları olmuş bu denli kadim bir halk nasıl olur da bu şartlar da yaşıyor. Bize yapılan bu vahşiliğin nedeni nedir diye sorgulamaya başladım” diye belirtti.   ÖZEL SAVAŞ YÜRÜRLÜKTE   Kaldığı süre boyunca cezaevinde şahit olduğu olay ve durumların yanı sıra işleyen mekanizmaya dikkati çeken Koç, sözlerine şöyle devam etti: “Fiziki işkence ve baskıdan öte, zihinsel ve psikolojik işkence daha yoğun. En başta teslim alınmak isteniyorsun. Böyle bir politika seni hazır bekliyor. Kısaca özel bir savaş yürürlükte ve yürütülüyor. Öyle özel bir savaş ki ismi dahi konulmamış. Her tutukluya göre politika üretiyorlar. Özellikle çeşitli sağlık sorunları olan ve kendilerince zayıf gördükleri kişilere yöneliyorlardı. Hata kimi zaman aileleriyle iletişime geçip, tutukluları aramızdan alarak başka koğuşa götürmeyi istiyorlardı. Cezaevinde fiziki olarak kendini koruyorsun, ancak eğer kendine bilinç yüklemezsen, sana yöneliyorlar.”   Cezaevinde de “Biz kimiz ve amacımız ne” şeklinde bir sorgulamaya girdiğini belirten Koç,  “Kendimi cezaevinde tanıdım. Çünkü cezaevini üniversiteye dönüştürdük. Bizler her türlü zorluğa ve şarta karşı bir bilinç ürettik ve bize bu öğretildi. Bu öğrenme süreci ile bu politikaları boşa çıkarmayı bildik. Evet, cezaevinin zorluğu var. Aileler de bundan çok şikayetçi olabilir. Ancak cezaevindeki bilinç, karşında kimin olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Bu şekilde ona göre tedbirini de alıyorsun, ne kadar sert, zorlu bir yönelim söz konusu olsa da savunman o kadar güçlü oluyor” diye belirtti.    BİRLİK VURGUSU    Devletin aile ve toplumu bir elin parmağını ayırır gibi ayırmaya çalıştığına işaret eden Koç, her parmağını bir ele bir işlev verdiğini ve bu ellin işlevinin sönmesi için devletin bu ayırma politikasını yürüttüğünü söyledi. Devletin,  “Sen tek başınasın. Senden öte kimse yok” mesajını vermeye çalıştığını belirten Koç, “Evet, her parmağın kendine göre bir işlevi var. Ancak bu parmaklar bir arada ve kapandığında ortak bir güç ortaya çıkıyor” diye belirtti.      AĞAÇ YEŞERDİ   1980’lerdeki gibi kendilerine teslimiyet dayatıldığını belirten Koç, buna başını eğmediklerini söyledi. Kürtler olarak tarihe ev sahipliği yaptıklarını belirten Koç, “Bugün baktığımızda Kürtlerin yaşadığı yerlerde ortaya çıkan üretimler dünyanın hiçbir yerinde yok. Ağaç örneğini verirsek daha açıklayıcı olabilir. Bir ağacın kökleri derindedir. Ne kadar dallarını ve başını kesersen o bir şekilde yeniden yeşerir. Bugün o ağacın yeşerdiğini görüyoruz. Belki yapraklar döker ancak ağacın dalları daha da kalınlaşıp büyüyor. Burada yenilgi değil kazanç var” diye konuştu.   ÖĞRENMEK ÖZGÜR KILIYOR   Cezaevinde yaptıkları okumalarla Latin Amerika’yı, Vietnam’ı, Kamboçya’yı, Rusya’yı, Arnavutluk’u, Kürdistan’ı ve dünyayı tanıdığını ifade eden Koç, sözlerini şöyle sürdürdü: “Cezaevinde insanı tanıyorsun. Gezmediğin yer kalmıyor. Burada öğrenme ile özgür oluyorsun. Ancak dışarıya bakıyorsun - çok fazla görme şansına sahip değildik birkaç sistem televizyonu vardı- gerçeği göremiyorsun. Zaten manipüle etmeyi amaçlıyorlar. Özel bir savaş yürütüyorlar. Bu nedenle kendimden önce dışarıda ne yapabilirim onu düşünüyorsun. Çünkü dışarı çok daha fazla dezenformasyona maruz kalıyor. Bu nedenle kendini bir yere koyup dışarıyı düşünmeye başlıyorsun. Yarın dışarı çıktığımızda ne yapabiliriz, bunu düşünüyorsun.”   BİR PARÇASI İÇERDE KALDI    Tahliye olduktan sonra ilk hissettiği duygunun “bir parçanı” içeride bırakma hissi olduğunu vurgulayan Koç, “İlk gözaltına alınıp tutuklandığında nasıl ki bir parçanı dışarıda bıraktığına dair bir his oluştuysa, çıktığımda da benzer bir his yaşadım. İlk fark ettiğim buydu. İkinci olarak ise bu kadar güzel ve geniş bir dünya ki insan gibi yaşama imkanın olduğu bir yerde niçin bu kadar katliam ve zulüm var. Bunu düşündüm” diye belirtti.    'SESSİZLİĞE SON VERİLMELİ'   Koç, tutuklularda, sadece söylemde değil davranış ve hareketlerinde de halka bağlı olmanın çok güçlü olduğunu belirterek, “Halk da bunu görmeli. Çünkü yıllarca menfaat beklemeden zindanda direniyorlar. Her biri kendinden bir parça veriyor. Bir ayda 7 arkadaşımız yaşamını yitirdi. Halkın içine düştüğü bu sessizliğe artık son vermesi lazım. Halk kalkmadığı sürece, anneler zılgıt atıp karşı koymadığı sürece, cezaevinden cenazelerimiz çıkmaya devam edecek” şeklinde konuştu.   BASKILAR DEVAM EDİYOR   Cezaevinden çıktıktan sonra gözlemlerini paylaşan Koç, sözlerini şöyle noktaladı: “Kürtler üzerindeki baskı ve zulüm devam ediyor. Dün bu baskı kabaydı. Açık açık öldürüyordu ve yakıyordu. Ancak bu gün ilmek ilmek dokunmuş ince bir politika ile bunu yapıyorlar. Zihni bulanıklaştırıyor. Bugün de kaba baskı ve zor aygıtından ödün vermemiş, ancak medyasından tut mitinglerindeki konuşmalarına kadar insanların zihinlerini bulanıklaştırmayı amaçlıyorlar. Bu fiziki bir şekilde yapılmıyor. Bu şekilde yapılsa karşı koyuşun da o şeklide olur. Sonucunda ölüm de olsa başının öne eğilmemesi için direnirsin. Ancak bu 14 yıl içinde şunu fark ettim; artık kılcal damarlarına kadar bombardıman altındasın. Bunun için bir şey dediklerinde üzerinde 10 kere düşünmemiz gerekiyor.”   MA / Mehmet Aslan - Enes Sezgin