KESK: Tüm kamu emekçilerini mücadeleye çağırıyoruz

img

ANKARA - KESK, AYM’nin 5 Mart’ta yayımlanan toplu sözleşme ikramiyesi kararının sendikaların özerkliğine gölge düşüren uygulamalardan biri olduğunu vurgulayarak, “Tüm kamu emekçilerini sendikal hak ve özgürlüklerin önünü açan düzenlemeleri, grev hakkı ile tamamlanmış gerçek bir toplu pazarlık sistemini hayata geçirmek için tek ses olmaya, birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz” dedi. 

 
Kamu Emekçiler Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Resmi gazetede yayımlanan Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Toplu Sözleşme İkramiyesi Kararına ilişkin basın toplantısı düzenledi. Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (Tüm Bel-Sen) Genel Merkezinin toplantı salonunda yapılan basın toplantısında KESK Merkez Yürütme Kurulu üyelerinin yanı sıra konfederasyonun üye sendikaları yer aldı. Basın metnini KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak okudu. 
 
Koçak, AYM’nin Resmi Gazete’de 5 Mart’ta yayımlanan kararıyla; mevcutta yüzde 2 barajını aşan kamu emekçileri sendikalarına üye olanlara, 548 lira olarak ödenen toplu sözleşme ikramiyesi iptal edilirken, yüzde 2 barajı altında kalan kamu emekçileri sendikalarına üye olanlara, 190 lira olarak ödenen toplu sözleşme desteği ise iptal edilmediğini belirterek sendika üyesi olan tüm kamu emekçilerinin tabanda aylık 190 lirada eşitlendiğini söyledi. 
 
GARABETLER SİLSİSLESİ 
 
Koçak, sonrasında 6 Mart’ta Memur Sendikaları Konfederasyonu’nun (Memur-Sen) ve Türkiye Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu’nun (Kamu-Sen) yaptığı açıklamalarda AYM kararını “garabet” olarak nitelendirdiğini hatırlatarak, “Evet, bize göre de ortada garabet bir durum vardır. Hatta garabetler silsilesi vardır. Ancak bu garabetler silsilesinin kaynağında önceki gün açıklanan Anayasa Mahkemesi kararı değil, yıllardır çalışma hayatına iktidarlar eliyle sokulan, gittikçe daha da bozuşturulan sistem vardır. Bu garabetler silsilesi kamu emekçisini hala kapı kulu olarak gören zihniyetten beslenmektedir. Bu garabetler silsilesinin kaynağında örgütlenme özgürlüğünün yasaklarla, ayrımcılıkla engellenmesi vardır. Bu garabetler silsilesinin kaynağında iktidarın hem işveren hem hakem olduğu, toplu sözleşme adı altında satış sözleşmeleri ile kamu emekçilerine ve emeklilere her geçen gün daha fazla yoksulluk ve güvencesizlik dayatılması vardır. Daha da beteri bu garabetlere silsilesi ile örülü sistem; aynı sorunları yaşayıp aynı şeyleri talep eden kamu emekçilerini bölen, suni gündemlerle kutuplaştıran iktidar ve güdümündeki yapıların yöneticilerinin koalisyonu sayesinde ayakta durmaktadır” diye belirtti.  
 
 
‘SENDİKALARIN BAĞIMSIZLIĞINA GÖLGE DÜŞÜRÜR’
 
Koçak, AYM kararı ile iptal edilen toplu sözleşme ikramiyesinin bu “garabet” silsilesinin sadece küçük bir parçası olduğunu vurgulayarak, “Biz KESK olarak üyelik ödentisi ya da aidatına başta ILO sözleşmeleri olmak üzere evrensel sendikal sözleşme ve normlar penceresinden bakan bir konfederasyon olduk. Bugün de aynı noktadayız.  Sendika üyelik ödentisi ya da aidatı az çok demokrasiden nasibini almış her ülkede üye ile sendikası arasında organik bir bağı ifade eden, gönüllük temelinde bir ilişki olarak tanımlanmaktadır. Dolayısıyla bu ödentinin hangi ad altında olursa olsun devlet, siyasi iktidar ya da bir başkası tarafından karşılanması sendikaların mali özerkliğine dolayısıyla bağımsızlığına gölge düşürür” diye konuştu. Koçak, 29 Ağustos 2005 tarihinde Kamu-Sen ve Memur Sen tarafından imzalanan toplu görüşme mutabakat metninde “Sendika üyesi olan personele sendika aidatlarından kaynaklanan kayıplarını telafi amacıyla aylık 5 YTL ilave ödeme yapılmasını sağlayacak düzenlemeye gidilmesi”nin öngörüldüğünü hatırlatarak konfederasyonlarının söz konusu mücadeleye karşı mücadele ettiğini söyledi. 
 
‘YÜZDE 1 VE YÜZDE 2 BARAJI HİLELERİ’
 
Sonrasında alınan “toplu görüşme primi” uygulamasının AYM kararı ile iptal edildiğini ancak AKP’nin 2012 yılında 4688 sayılı yasada yapılan değişikliklerle bu kez devlete, iktidara bağımlı sendikacılık hedefinin yeni adı “toplu sözleşme ikramiyesi” olduğunu hatırlatan Koçak, şöyle devam etti: “Buna rağmen Memur Sen her toplu sözleşme sürecinde diğer sendikalardan dayanışma aidatı talep etmeye devam etmiştir. Bu talep kamu emekçilerinin tabanında karşılık bulmadığında ise Çalışma Bakanlığı ve Memur-Sen ortaklığında önce yüzde 1 ve yüzde 2 barajı hilelerine başvurulmuştur.  2022-2023 yıllarını kapsayan 6. Dönem ‘toplu sözleşme’ mutabakat metnine toplu sözleşme ikramiyesinden sadece kurulu olduğu hizmet kolundaki kamu görevlisi sayısının en az yüzde 1’den fazlasını üye kaydeden sendikalara üye olan kamu görevlilerinin yararlanması hükmü eklenmiştir. Konfederasyonumuz KESK söz konusu baraj düzenlemesinin sadece mevcut 4688 sayılı yasanın 28 maddesine değil, anayasaya, ILO sözleşmeleri olmak üzere uluslararası sözleşmelere, sendikal hak ve özgürlüklere ilişkin çok sayıda AİHM kararına aykırı olduğuna defalarca dikkat çekmiştir.” 
 
TEK TİP SENDİKACILIĞIN ÖNÜNÜ AÇMA HEDEFİ
 
KESK’in süreci yargıya taşıdığını ve yüzde 1 barajına ilişkin düzenlemenin yürütülmesinin durdurulmasına karar verdiğini anımsatan Koçak, “Danıştay’ın ‘yürütmeyi durdurma kararına’ rağmen AKP TBMM’ye sunulan bir torba yasa teklifine bu kez yüzde 2 barajı düzenlemesini eklemiştir. Söz konusu torba yasa teklifi 22 Aralık 2022 tarihinde kabul edilen 7429 sayılı kanunla yasalaşmıştır. Buna göre sendikalar ‘yüzde2 barajını aşan ve aşmayan’, sendikaların üyeleri ise ‘toplu sözleşme ikramiyesinden yararlananlar’ ve bu ikramiyenin yaklaşık üçte birine denk gelen ‘toplu sözleşme desteğinden yararlananlar’ olarak bölünmüştür. Üstelik bağımsız sendikaları ve sendikal anlayışı tamamen yok ederek tek tip sendikacılığın önünü sonuna kadar açmayı hedefleyen bu tablo kamuoyuna ‘sendika üyeliğinin desteklenmesi’ olarak yutturulmak istenmiştir” ifadelerinde bulundu. Koçak, Anayasa’nın 51’inci maddesinde yer alan sendika kurma hakkının açıkça ihlal edildiğini de sözlerine ekledi. 
 
‘HAVADAN ÜYELİKLER GELMESİ AMAÇLANMIŞTIR’
 
Koçak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Öte yandan 4688 sayılı yasanın ‘Sendika üyesi olamayacaklar’ başlıklı 15 maddesinde sayılan, bugün itibari ile her yedi kamu emekçisinden birine denk gelen yüzbinlerce kamu emekçisine ne toplu sözleşme ikramiyesi ne de toplu sözleşme desteği ödenmemiştir. İşin özü, yasaların arkasından dolanmak sureti ile yapılan hileler ile en başından beri sendika aidatının devlet kesesinden ödenmesi, böylece sendikalara havadan üyelikler gelmesi amaçlanmıştır.   Sonuç da bu yönde olmuştur. Aidatlarının devletin ödediği memurlar hükümetçe ‘makbul’ kabul edilen, kollanan sendikalara üye olmuştur.” 
 
‘DEVLET GÜDÜMLÜ SENDİKACILIĞIN AÇIK ADRESİ’
 
Koçak, iktidar ve yandaş konfederasyonların gündeminde kamu emekçisi ve emeklisi olan 6 milyonluk nüfusun yaşadığı sorunların olmadığını dile getirerek, “Yıllardır devlet güdümlü sendikacılığın açık adresi haline gelen konfederasyonlar her dönem sadece kendi koltuklarını sağlama almak için çabaladılar. Bugün AYM kararı sonrasında yine sadece kendilerini, konumlarını garantiye almaya çalışıyorlar. Küçümsemiyoruz ama bugün kamu emekçilerinin bir yemek parasına dahi yetmeyecek toplu sözleşme ikramiyesinden çok daha yakıcı, çözüm bekleyen sorunları vardır. Ama bu ne mevcut iktidar bloğunun ne de bu bloğun sendikal alana izdüşümünden ibaret olanların umurunda değildir” dedi. 
 
UMURLARINDA OLSAYDI…
 
Koçak, şöyle devam etti: “Umurlarında olsaydı, 2011 yılında yüzbinlerce kamu emekçisinin almakta oldukları ikramiyeleri yok eden 666 sayılı KHK’ya karşı bugün garabet olarak nitelendirdikleri AYM kararına gösterdikleri tepkinin onda birini gösterirlerdi. Umurlarında olsa;  açlık sınırının 22 bin, yoksulluk sınırının 60 bin TL’yi aştığı koşullarda ortalama 36 bin TL maaşla açlık sınırına yakın bir yaşam dayatılan 3,5 milyon kamu emekçisinin, 18 Bin TL ortalama maaşla çoktan açlık sınırının altına itilen 2,5 milyon emeklinin insanca yaşamaya yetecek bir ücret talebine sahip çıkarlardı. Umurlarında olsa; 3600 ek göstergeden mahrum bırakılan yüzbinlerce kamu emekçisinin, 3+1 garabeti ile temel haklarından mahrum bırakılan yüzbinlerce sözleşmelinin, asgari ücretin altında çalıştırılan on binlerce ücretli öğretmenin sorunlarına sahip çıkarlardı. Umurlarında olsaydı; kamuda liyakati ortadan kaldıran, torpilin, ayrımcılığın kapısını sonuna kadar açan mülakat sisteminin kaldırılmasına ilişkin sadece nabza şerbet açıklamalar yapmakla yetinmez, bunu toplu sözleşme tekliflerine de ekleyerek her platformda savunurlardı. Umurlarında olsaydı; yıllardır kamu emekçilerinin maddi, sosyal, özlük haklarında yaşadığı kayıplara altına imza atmaz, ‘bütçeden hakkımızı, refahtan payımızı aldık’ gibi paçasından garabet akan nutuklara başvurmazlardı.” 
 
BİRLİKTE MÜCADELE ÇAĞRISI
 
Koçak, KESK olarak sözünü ettikleri yok edilmiş hakların gündemlerinde olacağını vurgulayarak, sözlerini şöyle tamamladı: “Dolayısıyla konfederasyonumuz göstermelik toplu sözleşme ikramiyesi veya toplu sözleşme desteği yerine tüm kamu emekçilerine maaşları üzerinden ödenecek gerçek bir ikramiye mücadelesini sürdürecektir. Ancak bir kez daha altını çizmek isteriz ki bugün yaşadığımız sorun sadece toplu sözleşme ikramiyesi ya da yüzdelik barajlar sorunu değildir. Temel sorun uluslararası, Anayasal ve yasal düzenlemeler çerçevesinde temel hak ve özgürlükler kapsamında güvence altına alınmış örgütlenme ve toplu pazarlık hakkının tanınmamasıdır. Bu nedenle temel mücadele de 2024’ün dünyasında bizleri hala kapı kulu olarak gören zihniyete karşı omuz omuza vererek sendikal hak ve özgürlükleri kazanma mücadelesidir. Bunun için KESK olarak sendikalara üye olsun olmasın tüm kamu emekçilerini sendikal hak ve özgürlüklerin önünü açan düzenlemeleri, grev hakkı ile tamamlanmış bir gerçek bir toplu pazarlık sistemini hayata geçirmek için tek ses olmaya, birlikte mücadele etmeye, KESK’e bağlı sendikalarda örgütlenmeye çağırıyoruz.”